Kasık Fıtığı Ameliyatı:
Konsolosumun kısa hastane macerasının
ardından yine bebeciklerimi banyo yaptırırken Sarp’ın kasığında oluşan fıtığı
fark ettim ve dünyanın başıma yıkıldığını zannettim. Neden bütün felaketler üst
üste bizi buluyordu.... Hemen ertesi gün soluğu Nöroloğu ve Çocuk Cerrahının
yanında aldım. Evet, Kasık Fıtığıydı. Durum ciddileşmeden ameliyat olmalıydı.
Ameliyat olabilmesi için hastane bizi 2
kez görüşmeye çağırdı, anestezinin risklerini anlattı. Çünkü hastanedeki
anestezistler Sarp durumunda bir çocuğa anestezi verme konusunda korkuları
vardı, orası bir çocuk hastanesi ya da üniversite hastanesi değildi, son derece
haklılardı...Sarp muayene edildi. Henüz tanısı koyulmayan bir hastalık olduğu
için, anestezi için yapılacak entübasyon işlemi şayet o adını anmaktan
korktuğum hastalığı taşıyor ise çok tehlikeliydi. Vertabra denilen yerdeki
boyun arkasındaki sinirler anestezi için yapılacak entübasyonda zarar görebilir
bu da çok ciddi sıkıntılar yaratabilirdi. Bu durumu Metbolizma doktorlarıyla da
konuşmak gerekti. Metabolizma hekimleri konuşmanın sonunda, yaptırmayın
ameliyatı diye sıkı sıkı tembih ettiler. Ayrıca çok ilginç ve nedenini hiç
anlayamadığım bir şekilde beni odasına çağırarak bilgisayarında, göbek
deliğinden neredeyse kendi bacak boyu büyüklüğünde fıtık çıkmış çocuklar
gösterdi bana.
O doktora şunu sordum:
“Hadi, Sarp'ın bu çocuklarla benzer bir
hastalık taşıdığını düşünelim. O zaman bekleyip iyice büyümesini sağlayıp gelip
size fotoğraflarını mı vermemizi istiyorsunuz?”
Durun cevap vereyim: "Hayır, asla.
Ben o çocukların değil, Sarp’ın annesiyim, bunun büyüyüp bu hali almasına
müsaade edemem" dedim ve yine bana antipatik anne demeleri için onlara
yeni bir fırsat daha verdim...
Sarp’ı özel hastanede ameliyat ettirmeye
kesin karar verdik. İyice ölçük biçtik ve son kararı anesteziste bildirdik.
Anestezi esnasında reflüden dolayı mideden akciğere kaçış olursa bir akciğer
enfeksiyonu ortaya çıkabilirdi. Kar-zarar hesabı yapmamız gerektiği söylendi.
Bu durumda seçim yapma şansımız yoktu ve kabul ettik. Ameliyat günü belirlendi.
Ameliyat günü yaşadıklarımı tarif edebilmem çok güç, çok büyük bir korku
yaşadım, yaşadık.
Ameliyat öncesi 6 saat aç kalmıştı Pamuk
Prens, açlıktan ağlamaya başlamıştı artık ve hemşire bebeğimi ameliyathaneye
götürmek üzere geldi. Beraberce ameliyathane kapısına kadar gittik. Kuzucuğumun
hiçbir şeyden haberi yoktu, öylece etrafı görmeye çalışıyordu...
45 dakika sonra işlemi bitirebileceğini
söylemişti doktorumuz. 2 saat geçmesine rağmen halen bir haber alamıyorduk ve
öylesine bekliyorduk. Sonunda 2,5 saat sonra Sarp uyanmış ve çığlıklar atarak
kucağıma gelmişti. Ne kadar uzun bir bekleyişti bu ve ne güzel bir kavuşma idi,
Tanrım anlatmam imkansız....
O geceyi huzursuz geçirdik, sinirlerim çok
bozuktu. Gece Sarp’ın ateşi çıktı. Hemşire hanımlara durumu anlattım ve gece
nöbetçi olan doktorlardan biri Sarp’ı görmeye geldi. Ona Sarp’ın sıkıntılı
olduğunu ve zatürree başlangıcı olabileceğini söyledim. Nihayet akciğer grafisi
çekildi ve ciğerde enfeksiyon görüntüsü saptandı. Hemen o gece damar yolu
açılarak tedavimize başladık. Bu onun için ilk akciğer enfeksiyonu idi. Bir
haftalık antibiyotik tedavisi sonrası evimize dönmüştük. Ve 1 haftalık süre
bize çok uzun gelmişti. Daha sonra geçireceğimiz akciğer enfeksiyonlarından ve
tedavi süresinin çok daha uzun olacağından habersiz olduğumuz için bu süreyi
bitmek bilmiyor diyerek tanımlamıştım...
Eve döndüğümde ilk iş İngiltere’yi aramak
oldu. Ve oradaki doktora Sarp’ın tahlil sonuçlarının bir ayda çıkacağı
söylendiğini, 8 ay ömür biçilen bir bebek için tahlil sonuçlarının 1 ayda
çıkıyor olmasını bizi gerçekten tüketen bir süreç olduğunu ilettim.
Tahlil sonucunun çıktığını ve şüphelenilen
hastalığa rastlanmadığını iletti sorumlu hekim. Hemen yazılı bir şekilde Türkiye’deki
doktoru yanıtlayacağını söyledi. Ertesi gün sonuçları doktora ilettiğini
söyleyen bir mail aldım.
Metabolizma doktorunu aradım ve randevu
istedim. Çok meşgul olduğunu maillerine bakmadığı için sonucu bilmediğini
söyledi. Ertesi gün ilk iş yine Metabolizma Ünitesine gitmek oldu benim için.
Bu defa hem sonucu soracaktım ve bundan sonrasını konuşacaktım. O kadar emindim
ki Sarp'ın o hastalığı taşımadığından. Her türlü tepkiye kendimi hazırlayarak
gittim doktorun yanına. 21 yüzyıl bilim adamlarının teşhislerini tahlil
sonuçlarından edindikleri verilere göre yapmalarını söylemeye kararlıydım.
Doktorla konuştuk, yanıldığı için, bizi 1 hafta en derin karanlık kuyulara
attığı için en ufak bir pişmanlık ya da üzüntü duymadan sadece “Annesi, o hastalık değilmiş ama bu iyi
olduğunu göstermez” dedi. Şimdi diğer Metabolik hastalıkların taramasını
yapmaya gelmişti sıra. Aynı merkezde diğer metabolik depo hastalıklarının
taraması yapılacaktı. Ve yine yüklüce ödeme yapmak gerekecekti. Hiç önemli
görünmedi işin mali tarafı bize. Doktor da bunun rahatlığı içinde olacaktı ki
bize sürekli oraya buraya tahlil göndermekten bahsediyordu. İsrail, Fransa,
Amerika, İngiltere....
Tüm bu yaşananlardan bir ders çıkarttık ve
doğru insanlarla beraber olmadığımızı anladık. Ertesi gün doğru insanı bulmak
için yine hastane koridorlarındaydık.
Gittiğimiz bölümdeki Anabilim Dalı Başkanı
ve beraberindekiler bizi hayretler içinde dinlediler ve tetkikler için
ödediğimiz tonlarca paradan bahsettiğimizde ise bu tetkiklerin aslında
Türkiye’de başka bir üniversite hastanesinde yapılmakta olduğunu, İngiltere’ye
gönderme gereğinin olmadığını da ekledi. Hayretler içinde eve döndük. Yeni bir
hekim önerisi almayı unutmadan…
Ertesi gün yeni hekimle görüşmeye gittik.
Çok doğru bir insan olduğu her halinden belli oluyordu. Tüm davranışları,
Sarp’a hitabı, bize ayırdığı uzun zaman, gerçekten görülmeye değerdi. Dr. Fatih
Süheyl Beyin bu halinin tüm hekimlere örnek olmasını diliyorum. Tüm
sorularımızı sabırla yanıtladı ve neler yapılabileceği konusunda uzunca öneriler
getirdi. Tüm bu şaşkınlığımız yadırgamadan, her soruya verilecek güzel
cevapları ve donanımı ile bizi kendisine hayran bıraktı. Ona çok güvendik ve
bundan böyle kendisi ile çalışmaya karar verdik.
Bu sırada Sarp korkunç bir şekilde kusmaya
başlamıştı. O kadar kusuyordu ki aldığı sıvıyı fazlasıyla çıkarıyordu kuzum.
Yediği tüm mamayı, anne sütünü 20-30 cc’lik miktarlarda azar azar çıkarıyor ve
bir sonra ki yeme saatine kadar midesinde hiçbir şey kalmıyordu. Dahası bizim
için hayati önem taşıyan ilaçlarının hiç biri henüz sindirilemeden mideden
dışarı çıkıyordu... Rutin kontrolüne hastaneye gittiğimizde kilo verdiğini fark
ettiğimiz anda doktorumuz, Sarp’ın bir an önce hastaneye yatması gerektiğini
söyledi. O gün tekrar yatmıştık. Minicik ellerden, kollardan damar yolu bulundu
ve serumla beslenmeye başlandı. Çok az miktarda ağızdan beslemeye devam
ediyorduk. Yerken o kadar çok heyecanlanıyordu kuzum bir kerede tüm mamayı
çekmek ister gibi bir hal alıyordu. Tabii, bu tavrı yutma fonksiyonundaki
bozukluk değil tam anlamıyla heyecandan olduğunu zannediyorduk. Nörolojik
sıkıntısından, kasılmalarından kaynaklanıyor diye düşünüyorduk. Biz öyle
zannedip ağızdan besliyorduk beslemesine ama Göğüs hastalıkları hocamız dışında
hiç bir hekim tarafından yutma koordinasyonunda sıkıntı olduğunu
anlaşılmamıştı.
Bir hafta sonra doktorumuz Sarp’ın
reflüsüne bir çare bulamadığını, bu yüzden üniversite hastanesinde
Gastroenterolojinin Sarp’ı görmesinde fayda olduğunu söyledi. Hatta kolundaki
damar yolunu dahi çıkarmadan bizi Gazi Hastanesinde tanıdığı bir doktora yatış
için gönderdi. Gittiğimizde doktoru epeyce bekledikten sonra çok insancıl bir
hekim tarafından karşılandık. Kendisi bize reflü ise çözüm kolay diyerek ilk
lansoprozol tedavisne başladı. Bu ilaç sayesinde midede oluşan asitleri elimine
edip kusmaları da minimum seviyeye indirecektik.
Tedaviye hemen başladık. İlk bir hafta
Sarp korkunç şekilde kusuyor ve hiç bir şekilde reflüyü kontrol altına
alamıyorduk. Gastroenteroloğu defalarca aramıştık ve ilacı kullanmaya devam
etmemizi ısrarla istemişti. Devam etmekte biz de kararlıydık, bir hafta boyunca
ne yese çıkarıyor sonra ki 3 gün çok iyi gidiyordu, buna ilaç yardım ediyor
zannediyorduk. Üç günde aldığı kiloyu bir hafta süresince kusmaya devam ederek
veriyor ve bu kısır döngü içinde kaybolup duruyorduk.
Henüz tam anlayabilmiş değildik. Reflüden
mi kusuyordu yoksa kasıldığı için mi midesindeki çıkıyordu? Kasılma reflüyü de
uyarıyor olabilirdi....
Konsolosum biricik yavrum bu kargaşa
içinde 1500 gr olarak dünyaya geldiği o çılgın prematürelik macerasından hızla
sıyrılarak bize hem sağlıklı bir bebeğin nasıl olduğunu öğretiyor hem Sarp ile
aralarında kıyas yapmamız için bize referans olup bir yandan da kardeşi ile
birlikte bir hayat mücadelesi veriyordu. Gerçekten görülmeye değer bir mücadele...
Hastanelerde doktor savaşı veren annesinin
yolunu akşama kadar beklemek,
Anneyi her emmek istediğinde sağılmış
sütleri biberondan emerek kendini o yaşta tatmin etmeyi öğrenen bir bebek,
Kendinin ve Sarp’ın içmesi gereken sütü
akşamları annesini bolca emerek süt üretmemi sağlayan ve;
Anne kokusunu her bulduğu yerde doyasıya
koklayan,
Daha o yaşta acıktığı zaman mama gelene
kadar avaz avaz bağırıp, yanımda annem olmasa da ben bu hayatta varım,
Beni de umursayın, önemseyin diyerek büyük
bir olgunlukla kabulleniyordu hayatını... Ve anneannesine olan tutkusu ile bana
o yaşta çok şey öğretmeyi başardı.
O küçük bebek büyük bir kahraman hepimizin
gözünde...